T.C. Mİllî Eğİtİm BakanlIğI
AYDIN / SÖKE - Sazlıköy Hilmi Fırat Ortaokulu

Mehmet Akif ERSOY'u Anma Haftası

İçişleri, Milli Eğitim ile Kültür ve Turizm Bakanlıklarının müştereken çıkardığı yönetmelikle 20-27 Aralık, "Mehmet Akif Ersoy'u Anma Haftası" ilan edildi. Okulumuzda Türkçe öğretmenleri Çağın GENÇ ve Berna GÜLGÖNÜL ile öğrencilerimizle beraber "Mehmet Akif ERSOY" panosu oluşturdurlar.

Çocukluğu

Mehmet, 20 Aralık 1873'te, İstanbul, Fatih'te, Karagümrük semtinin Sarıgüzel mahallesinde, Emine Şerife Hanım ve İpekli Tahir Efendi'nin oğulları olarak dünyaya geldiğinde ailesi, ona, "Mehmed Ragıf" adını verdi. Bir de "Nuriye" adında kız kardeşi doğacaktı. "Ragıf" adını doğum tarihini belirttiğinden babası vermişti ve babası vefat edene kadar da bu adı kullandı. Ancak çok yaygın bir isim değildi. Zamanla ailesi ve arkadaşları, onu, "Akif" diye çağırmaya başladı. Zamanla "Mehmet Akif" oldu.

İstanbul'da doğmuştu, ancak nüfusa doğum yeri Çanakkale Bayramiç yazılmıştı. Çünkü Mehmet'in doğumundan sonra Tahir Efendi, burada imamlık yapmıştı. Nüfusa da burada kaydedildi. İlk çocukluk zamanlarını burada geçirse de, çocukluğunun büyük bir kısmı annesi Emine Şerife Hanım'ın Fatih, Sarıgüzel'deki evinde geçti.

Annesi Emine Şerife Hanım, Buhara'dan Anadolu'ya göç eden bir ailenin kızıydı. Babası Tahir Efendi de Kosova'nın İpek Kenti'nde doğmuştu. Bu sebepten İpekli Tahir Efendi diye anılıyordu. Kendisi Fatih Camii Medrese hocalarındandı.

Mehmet, aslında bir Arnavut olduğunu ise, 6 Mart 1913'te yazacağı şiirinde söyleyecekti. Şöyle başlıyordu şiiri: "Üç beyinsiz kafanın derdine, üç milyon halk". Bu şiirinde kavmiyetçiliği eleştiriyordu. Kendini tanıttığı kısım ise sonundaydı ve şöyle diyordu:

"Bunu benden duyunuz,

Ben ki,

Evet, Arnavut'um...

Başka bir şey diyemem...

İşte perişan yurdum..."

Eğitim hayatı

Mehmet, bir gün çok yönlü, başarılı, büyük ve sonsuz bir adam olacağından habersiz, zamanının adeti gereği, 4 yıl 4 ay ve 4 günlük bir çocukken başladı eğitim hayatına. İlköğretime Fatih'teki Emir Buhari Mahalle Mektebi'nde başladı. 3 yıl sonra da, iptidai, yani ilkokul bölümüne geçti. Bu sırada babasından da Arapça öğrenmeye başladı. Daha sonra Fransızca ve Farsça da öğrenecek; ama en önemlisi Türkçenin lehçe kullanımlarını çok iyi yapacaktı. Öğretmene duyulan yakınlık ve sevgi, ileriki yaşamımızda pek çok şeyi etkiliyor, şekillendiriyordu kuşkusuz. Mehmet'in bu okulda özellikle etkilendiği öğretmenlerinden "Hersekli Hoca Kadri Efendi" de dönemin hürriyetperver aydınlarındandı ve onun Türkçe Öğretmeniydi...

Rüştiyeyi, yani ortaokulu da bitirmişti. Annesi, oğlunun medrese eğitimi almasını istiyordu. Ancak bu kez babasının desteği devreye girdi ve Mehmet, 1885'te, dönemin en gözde okullarından biri olan "Mülkiye İdadisi"ne kaydoldu.

Tabii hayat öyle hep tozpembe devam etmiyordu. 1888'de, babasını kaybetti; 14'ündeydi. Okulun en yüksek kısmındaydı ve oldukça da başarılıydı. Ancak bir sonraki yıl da yaşanan büyük Fatih yangınında evleri yandı. Bu kez de yoksulluk baş göstermişti. Babası Tahir Efendi'nin öğrencilerinden Mustafa Sıtkı, yok olan evlerinin yerine küçük bir ev yaptı. Ailecek bu eve yerleştiler.

Ev sorunu çözülmüştü, ancak yine de yoksulluk sorunu yerli yerinde duruyordu. Mehmet bir an önce meslek sahibi olmanın derdine düşmüştü. Artık yatılı okulda okumak istiyordu. Mülkiye İdadisi'nden ayrıldı ve yeni açılan dört yıllık ilk sivil Veteriner Yüksekokulu, "Ziraat ve Baytar Mektebi"ne gitti.

Mehmet'in hayatının gidişatını ilgi duyduğu öğretmenler belirliyordu adeta. Burada da Bakteriyoloji Öğretmeni Rıfat Hüsamettin Paşa, özellikle pozitif bilimi sevdirmişti. 1893'te okuldan birincilikle mezun oldu.

İstiklal Marşı'nı yazma süreci

Ersoy'un, İstanbul'da hareket alanı oldukça kısıtlanmıştı. Görevinden azledilmek üzereydi ve ondan az önce oğlu Emin'i de yanına alıp Anadolu'ya geçti. Bu sırada Mustafa Kemal Paşa'dan, Sebil'ür-Reşad Dergisi'ni Ankara'da çıkarması için bir davet aldı. 24 Nisan 1920'de, TBMM'nin açılışının ertesi günü ulaştı Ankara'ya. Milli Mücadele'ye, şair, gazeteci, seyyah, hatip ve siyasetçi olarak katılmıştı.

467. sayıdan itibaren dergiye Ankara'da devam edildi. Etkisi o kadar büyüktü ki, Rusya, gazetenin ülkeye girişini yasaklamıştı. Çünkü yoğun duyguların hakimiyetindeki Türk halkların etkilenmesinden korkuyordu.

Mehmet Akif'in Haziran'da Burdur'dan, Temmuz'da da Biga'dan milletvekili seçildiği ilan edildi. Burdur Milletvekilliği'ni seçen Mehmet Akif, 1920-1923 yılları arasında, kayıtlarına "Burdur Milletvekili ve İslam Şairi" olarak geçtiği meclisteydi.

Akif'in fikirleri mecliste oldukça önemseniyordu. Yunanların Ankara'ya ilerleyişi mevzusunda meclisin Kayseri'ye taşınması planlanırken, bir dağılma yaşanacağı düşüncesinde olan Mehmet Akif'in, Ankara'da kalarak Sakarya'da yeni bir savunma hattı kurulması fikri kabul edildi.

İşte bu dönemde bir yandan da Ulusal Marş Yarışması söz konusuydu. Dönemin Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Bey'in ricası ile arkadaşı Hasan Basri Bey, Mehmet Akif'i de katılmaya ikna etti. 500 liralık ödül sebebiyle en başından beri yarışmaya katılmak istemeyen Akif'in en iyisini yazacağına meclisin itimadı tamdı. Zaten bir türlü yeterli bir şiir de henüz sunulmamıştı. Akif sonunda yarışmaya katılacağını duyurduğunda ise, kimileri şiirlerini yarışmadan çekti.

Akif, İstiklal Marşı'nı yazmış, orduya ithaf ve hediye etmişti; 17 Şubat'ta baş şairi olduğu Sırat-ı Müstakim'de ve Hakimiyet-i Milliye'de yayımlandı. 12 Mart 1921 Cumartesi, saat 17.45'te Hamdullah Suphi Bey'in mecliste okuduğu İstiklal Marşı, ayakta alkışlanmış ve ulusal marş kabul edilmişti.

Bu aslında onun en büyük ödülüydü; ama bir de yarışmada konmuş 500 liralık ödül vardı. Akif, bu ödülü Hilal-i Ahmer bünyesinde kadın ve çocuklara iş öğreten ve cepheye elbise diken Dar'ül Mesai Vakfı'na bağışladı.

23-12-201923-12-201923-12-2019

Paylaş Facebook  Paylaş twitter  Paylaş google  Paylaş linkedin
Yayın: 23.12.2019 - Güncelleme: 23.12.2019 18:57 - Görüntülenme: 284
  Beğen | 5  kişi beğendi

Etiketler :
mehmetakifersoy,anma,,