Öğretmen sözcüğünün Türk Dil Kurumu'ndaki karşılığı mesleği "bilgi" öğreten kimse olarak geçiyor kısaca. Bilgi sözcüğüne bakma gereği duyuyor insan bu tanımdan hareketle değil mi? Peki, nedir bilgi? Yine Türk Dil Kurumu'na göre "bilgi" gerçek ve ilkeler bütünü olarak tanımlanmış. Kısaca, belli ölçütlere göre yani ilkelerden oluşturulan gerçek düşünceler öğretmenler tarafından bireylere, bireylerden de topluma aktarılıyor. Yukarıda yazılan birkaç cümle bile öğretmenlerin topluma ne denli etki edebileceğini gösteriyor.
Dünya genelinde öğretmenliğin önemli ve anlamlı bir meslek olduğu düşünülüyor. Bu mesleğe, Malezya, Singapur, Romanya, İngiltere ve Amerika'da toplumlar tarafından daha fazla saygınlık gösterildiğini belirten araştırmalar mevcut. Bunun temel nedeni o toplumların öğretmenliğe ya da öğretmenlere olan farkındalıklarından kaynaklanmamaktadır sadece. Bu mesleğe ve yürütücülerine karşı toplumların saygı ve farkındalıkları yüksekse bunun bir nedeni de öğretmenlerin, mesleklerini yapma biçiminden de kaynaklanmaktadır, diye düşünüyorum. Öğretmenler mesleklerini uygularken birçok farklı düşünceyi göz önünde bulundurarak "idealist" bir bakış açısıyla ilk derslerini uygulamaya çalışırlar. Eğitim fakültelerinden mezun olunca bir meslek edinmiş oluyoruz ancak "öğretmenliği" tam olarak öğreten, öğrenciler ve eğitimin diğer paydaşları oluyor.
Yaşamınızda birçok öğretmenle karşılaştınız. Bazılarını sevdiniz bazılarından nefret ettiniz bazılarına ise belki de hiç bir duygu geliştirmediniz. Ben bu duygu gelişimlerinin ilk adımlarının hep öğretmen tarafından atıldığına inanırım. Bunu da naçizane bir öğretmen olarak söylüyorum. Öğretmen tarafından atılan ilk adım, öğretmen ve öğrenci arasındaki "hangi" duygunun da başlayacağına işaret eder. Yazıyı yazarken benim de bir öğretmen olarak yaptığım (kendimce) bazı yanlış davranışlar üzerinde durmaya çalıştım.
Bunlardan birincisi; "Yeter ki Sevgilim Gerçekçi Ol" Her şeyin elbette ki olumlu olması çabasında değilim. Yani "bireylerin ilk görüşte öğretmenleri sevmesi için öğretmenlerin ellerinden gelen her şeyi yapmaları gerektiğini" söylemiyorum. Ama öğretmenlerin "gerçekçi" olmaları gerektiğini düşünüyorum. Bir örnek; ülkemizdeki birçok öğretmen çocukların sınıf ortamlarında söyledikleri her fikri çok yaratıcı bulduklarını çocuklara söylerler. Aslında öğretmen bilir ki o fikir yaratıcı değildir. Öğretmen, çocukların özgüven gelişimi üzerine, inanmadığı bir şeyi inanıyormuş gibi söylemektedir. İnsan yaşamında önemli olan "özgüven", mış gibi üzerine inşaa edilmeye başlanıyor. Bireylere "fikrin yaratıcı değil" diyelim o zaman gibi bir şey söylemiyorum. Bu örnekten yola çıkarak öğretmenlerin inanmadıkları şeyleri çocuklara inanıyormuş gibi söylemelerine yönelik bir şey demek istedim o kadar. Tabi bunun bir de aile-ev tarafı var. Konu öğretmen olduğu için oralara girmeyeceğim.
İkincisi ise; Bilmediğini Bil; Ülkemizdeki öğretmenlerin bence yaygın ve yanlış olarak yaptığı bir diğer konu ise "bilmek". Birçok öğretmen "bilmiyorum" sözcüğünü kullanmak istemiyor. Gerçekçi iletişimin önemli noktalarından bir tanesi bence bilmiyorum demek. Böylesine hızlı bir şekilde gelişen dünyada birçok şeyi bilemeyebilir bir öğretmen. Bu çok normal ve kötü bir şey de değil. Bilmiyorum sözcüğünün, "hadi gel birlikte öğrenelim" ya da "öğrendikten sonra bana da (öğretmene) öğretir misin" gibi bir alt mesajı olamaz mı, öğrenciye? Bu şekilde kurulan bir iletişim öğrenci ve öğretmen arasındaki duygunun da olumlu gelişmesine ya da olumluya dönmesine zemin hazırlayabilir mi?
Bilmemek kötü bir şey değil, öğretmenim...
Hem de hiç...
Üçüncüsü ise; Her şeyi Öğretmek İstiyorum; 2006 dan beridir çeşitli yaş gruplarındaki ve mesleklerdeki bireylerle yaratıcı drama atölyeleri yürütüyorum. Oyun oynayıp, canlandırmalar yaparak kendimizi ve çevremizdeki olup bitenleri birlikte fark etmeye çalışıyoruz. Tabi bunu mesleğimin son 4 yılında yapıyorum. Önceleri hep ben odakta veya merkezde olarak atölyedeki bireylere bir şeyler öğretmeye çalıştım. Bir süre sonra öğretmek kavramı can yakmaya başladı benim için. Çünkü olmuyordu, öğretemiyordum, bunun farkındaydım. Mesleğim (yaratıcı drama liderliği), tanıştığım eğitimciler, okuduğum kitaplar ve incelediğim nitelikli çocuk edebiyatı örnekleri bana "artık öğretmekten ve öğretmeye çalışmaktan vazgeç" dediler. Bir süredir de öncelikle farkında kılmaya çalışıyorum konuları, kavramları ya da davranışları.
Çünkü fark etmeyi, öğrenmenin birinci adımı olarak görüyorum. Öğretmenler genel olarak bir konuyu öğrencilerine fark ettirmeden öğretmeye çalışıyorlar. Bu da neden sonuç ilişkisiyle gerçekleştirilen bir öğrenme olmuyor ve anlamsızca bireyin yaşamına giren bilgi hiçbir işe yaramadan da bireyin yaşamından çıkıp gidiyor. Bundan dolayı da öğretmenliğimin son yıllarında çalıştığım bireylere bir şeyler "öğretmek" yerine hep fark ettirmeye çalıştım hem yaratıcı dramayla hem de nitelikli çocuk kitaplarıyla. Öğreten öğretmen olmak yerine, fark ettirmeye çalışan öğretmen olmak istiyorum. Bunu yaparken de nitelikli çocuk kitaplarının sayfalarına sığınmaya çalışıyorum.
Soru şu: "Öğretmesek" de "birlikte fark etmeye çalışsak" ne olur?
Tam bu noktada sizlere Bu Kitapta Öğretmen Var adlı bir çocuk kitabı da önerebilirim. Kitapta birçok öğretmen tarzı bulacaksınız. Çınar Yayınları'ndan ilk baskısı Aralık, 2017'de. Kitap sadece öğretmen ve davranışları üzerine... Sade, açık ve anlaşılır bir dille yazılmış. Uzun-kısa, zayıf-kilolu, iyi-kötü giyimli, kızgın-mutlu, şarkı söyleyen ya da söylemeyen gibi birçok öğretmen ve davranışı üzerinde durulmuş. Öğretmenler hakkında yazılan bazı "şeyler" size tanıdık gelecektir. Çocuk kitabı düşünmeyin sadece bence bu kitap öğretmenlerin kendilerine yönelik farkındalıkları için eğitim fakültelerinde okutulmalı.
Murat Moroğlu
Yaratıcı Drama Öğretmeni